SUSMAK-SUSKUN KALMAK!

Halk arasında “Hakkı söylemeyen, haksızlık karşısında susan,dilsiz şeytandır,sözü bir kelam-ı kibardır…

Değerli dostlar;
Gerek yaşadığımız dünyada, gerekse öteki alemde “yapamadıklarımızdan” dolayı değil; yapabildiğimiz halde yapamadıklarımızdan sorumlu olduğumuzu biliyoruz…

Bu gün yeryüzünde kötüler, kötü olmanın gereğini yapıyorlar…
Ya onların kötülüğüne karşı, suskunluğu tercih eden sözüm ona Aydınlar,münevverler, entellektüellere ne demeli.

ALBERT EİNSTEİN:
“Dünya yaşamak için tehlikeli bir yer. Kötülük yapanlar yüzünde değil, DURUP SEYREDENLER VE SESİNİ ÇIKARMAYANLAR YÜZÜNDEN” derken;

MARTİN LUTER:
“Beni kötülerin zulmü değil, İYİLERİN SESSİZLİĞİ KORKUTUYOR”
demiştir…

EFLATUN:
“Bilirken susmak, bilmezken konuşmaktan” daha çirkin olduğunu söyler.

YUNUS EMRE:
(Susmasını telkin edenlere)
“Behey Yunus, sana söyleme derler,
Ya ben öleyim mi söylemeyince.” İsyanına,

*FUZULİ *:
“Söylesem tesiri yok,
Sussam gönül razı değil.” demiştir.

VESSELAM…

Biraz siyaset dışı…

SU FELSEFESİ”

*Suyun doğası bir felsefe anlatır.. *
Örneğin, dağdan akan suyu düşününüz…..
En az direnç gösteren yolu seçer akmak için.
Yani önüne bir kaya çıkacak olursa vazgeçmez yolundan, ama onunla uğraşmaz, kayayla mücadele etmez, etrafından dolaşıp devam eder akmaya…..
Suyun bu doğasından alınan ilhamla şöyle der *Sufiler:
“Seninle uğraşan hiç kimseyle uğraşma, eğer uğraşırsan onunla aynı yerde kalırsın. Etrafından dolanıp devam et yoluna.”

Diyelim ki dağdan akan su önüne çıkan kayanın etrafından dolaşamayacak bir yola denk geldi…..
O zaman ne yapar?
Birikip, çoğalıp üstünden aşar.
Yok eğer bu da olmuyorsa,
Sabırla kayayı damla damla delmeye başlar.
Kayayı delmeyi başaran suyun kuvveti değildir, tabi ki, damlaların sürekliliğidir ki buna da “sabır” derler.

Sabretmek hiçbir şey yapmadan oturmak değildir…..
”Sabır dikenin içinde gülü, gecenin içinde gündüzü hayal edebilmektir.” der *Şems-i Tebrizi.

Suyun doğası imkansızın bile başarılabileceğini, bunun için sabırlı ve istikrarlı olduğunu öğretir.
Kayayı delen su elbette yine yoluna devam eder.
Su hep akar ve çalışır.
Bilir ki aktıkça temizlenir.
Bazen dere kenarlarında su birikintileri oluşur, akmayan su bulanır, çamurlaşmaya başlar!
Sufiler bu yüzden derler ki:

“Sen su gibi sürekli ak!
Her daim yenilen!
Her gün yenilen!
İki günün aynı olmasın hep ilerle!

Dünü dünde bırak yeni şeyler öğren!”
Örneğin, su değişimden hiç korkmaz…..
Ama insanlar değişimi sevdiklerini söyleseler de aslında bundan çok korkarlar.
Su; “değişimi” ne de güzel anlatır.
Bazen yağmur olur,
*Bazen kar olur, *
*Bazen buz olur, *
Bazen buhar olur.
Buhar olduğunda çıkar gökyüzüne, yağmur olup, kar olup, yine iner yere.

*Ayrıca su uyumludur. *
Çay bardağına koyduğunda çay bardağının şeklini alır, kovaya koyduğunda kovanın.
Sürekli bulunduğu yere uyumlanır ama doğası da hiç değişmez….
Her yere her şeye uyum sağlar…..
*Unutma ki dünyada her zaman doğaya uyum sağlayanlar hayatta kalır. *
Uyum sağlayanlar esnektir çünkü.
Değişime direnenler ise katıdırlar…
Fırtına en sert en güçlü ağaçları devirir ama esnek fidanlara, otlara hiçbir şey yapamaz.
O yüzden esnek olanlar, uyum sağlayanlar hayatta kalır.

Bu teslimiyet boyun eğmek değildir.
Çünkü bilir ki bütün dereler eninde sonunda büyük denizlere, okyanuslara akar.
Elinden geleni yaptıktan sonra hayatın akışına teslim olmaktır bu.
Su berraktır,
*Şeffaftır. *
Olduğu gibidir yani.
Paylaşımcıdır..
*Hep besleyicidir. *
*İnsanları, hayvanları, doğayı besler. *..
Hayatı başlatandır ve sürekli üretendir…
Su olan her yerde bitkiler vardır, hayvanlar vardır, insanlar vardır, hayat vardır.

BİRLİKTE YOL YÜRÜMEK-BİRLİKTE YOL ALMAK

“Yürümek,
Yürekten gelerekten yürümek..(N.HİKMET)

Değerli Dostlar,
Yeni bir hikaye yazmak için yola çıkıyoruz.
Dertlere DEVA için.
Bu hikayenin senaryosunu hep birlikte yazıyoruz.
Ve biliyoruz ki, *
Sıra dışı başarılar,büyük bir adanmışlıkla birlikte yol yürüyen takım oyuncularıyla elde edilir.
Beraber başaracağız.
Başaramazsak sorumluluk hepimizin.

Siyaset arenasına sıfırdan giriyoruz…Milletimize hizmet etme şansını yakalamaya…
Zira uzlaşma kültürüne sahibiz…Toplumsal etik değerlere yürekten bağlıyız..Cömertiz…
Siyaseti inanarak yapıyoruz…

Sezai Karakoç:”Tarihte her hareket bir kişinin ayağa kalkmasıyla başlamıştır.”
Bizde Genel Başkanımızın davetiyle bir araya geldik, yürüyoruz…
Bu yola başlamadan önce, gönüllerimizde ve zihinlerimizde yürümeye ve yol almaya karar kıldık.

Ve biliyoruz ki;
Niçin yürüdüğümüz, yürüyüşün kendisinden daha önemlidir.
Şimdi önemli olan, peşinde yürümeye ve koşmaya değecek bir şeyin olduğuna olan inancımızdır…
Önemli olan bu ulvi amaç için samimi yapılan yolculuklardır…Lakin
Yürümeden mesafe alınamaz..

Hamdolsun,
Doğruya doğru, yanlışa yanlış diyecek, siyasette özlenen DİK DURUŞU sergileyecek, demokrat karakterli, ahlak ve dürüstlüğe sahip bir gurubuz…

Artık bir,iki, üçüncü katlar değil albenisi güzel,güven telkin eden sağlam bir binamız var var.
İstikbale doğru,
Hayalı olan,rüyası olan,derdi olan değerli insanlarla birlikte yol alıyoruz..
Değişimi kaçınılmaz gören, dönüşümü,gelişimi de dikkate alarak, artık yeni şeyler söylememiz lazım diyen vatanseverlerle birlikte yol alıyoruz…Yolumuz açık olsun…
Ne mutlu bu kutlu yolculuğa omuz verenlere.
BİRİKMİŞ DERTLERE DERMAN OLANLARA…

_ALLAH BU GAYRETE ZEVAL VERMESİN…

MÜTESELSİL SORUMLULUK! 

Bazı insanlar hayatları boyunca hep işin kolayına kaçmış, zora talip olma yerine hamasetten beslenmişlerdir. 

Bunun içinde konunun ne olduğunun bir önemi olmadan ayak uyduramadığı, egosunu tatmin edemediği, edindiği alışkanlıkların aksine birşeyler yapması gerektiğinde  bundan  kaçmak için  bahaneler ürettiği bilinmektedir. 

Bu bahaneler bazen akıl ve izandan yoksun, insaf sınırlarını aşan, iftira, karalama,  hedef saptırma, söylenmemiş bir sözü söylenmiş, olmamış bir şeyi olmuş gibi göstermek şeklinde olabiliyor.

Necip Fazıl şöyle bir tasvir yapar:

-Aslında yaprak sıkılmıştı ağaçtan. Bahaneydi Sonbahar der…

Yaprak dalından kopmayı  göze almış ise, esen rüzgar tamamen bahanedir.

Mevlana daha hoşgörülü bir ifadeyle;

”Küsmek ve darılmak için bahaneler aramak yerine, sevmek ve sevilmek için çareler arayın”derken, diyaloğu, konuşmayı işaret eder.

Cahit Zarifoğlu ise başka bir bakış açısıyla şöyle der:

”Bu dünya soğuk. Rüzgar genelde ters yöne eser. Limon ağaçları hep kurur. Bahaneler hep hazır. Güzel günler çabuk geçer.”

Ya Fuzuli ne demiş;

”Ey insan! Kadere az bahane bul. Buğday ektin de, arpa mı biçtin? 

Cesareti olan, başarılı olmak isteyen, yapıcı, uzlaşmacı kişiler mutlaka bir yol bulur. Başarılı olmak istemeyen hep bir bahaneye sığınır.

Hakiki yol arkadaşları, -varsa hataları-  bahane edip dostluğu bitiren, kişilikleri hedef alan  değil, dostluğun hatırına hataları, eksiklikleri  bitirendir.

İşime gelirse evet, işime gelmezse bahane bulurum, kolaycılığı zayıflıktır, kaçıştır. 

Ne güzel söylemiş birileri.

Gül’ün dikenlerini bahane ettiniz peki ya papatyalar…

Sözü Eyyüp Sabri Osmanoğlu’nun şu dizeleriyle devam ettirelim.

”Ne kadar gayret verseniz, tembel bin bir bahane bulur.”

Neşet Ertaş boşuna dememiş;

”Gönül Mecnun oldu, Leyla bahane “ diye…

Hülasa inanarak çıkılan yolculukta, zor olduğu kadar şerefli ve onurlu bir yol arkadaşlığında , hedefe doğru birlikte yol almak isteyenlerin  nedenleri her zaman fazladır…

Gönlümüzün arzusu ve duamız,

Ortak tasa ve ortak kaygılara sahip insanlar olarak, ülkemizin geleceği için MÜTESELSİL SORUMLULUK yüklenmiş insanlar olarak yol kazaları yaşamadan, geleceğe birlikte yürümektir.