Cemal Kutay;
Mizah hürriyetin çocuğudur,der.
Mizah beşeri duyguların zerafet kaynağı sayılır.
Mizah türleri:
Hiciv (saldırgan mizah) nükte,ironi,şaka,alay ve karikatür (abartmak-alaya almak)
Mizah hayatın her alanında vardır.
Kavgasız,savaşsız, huzursuz, eğlencesiz, müziksiz,sinemasız hatta ekmeksiz toplumlar oldu. Ekmeğin bulunmadığı zamanlarda pasta yendi; ama mizahsız olunamadı.
Mizah,başlı başına bir disiplindir.İçinde gülme ile birlikte,şakayı,alayı,ironiyi,hicvi, nükteyi,espiriyi de barındıran bir sanat türüdür.
Çiçeroya göre mizah; “Her durumda verilecek nükteli bir cevap,karşısındaki kişiyi kibarca azarlayan bir ruh halidir” derken,mizahın toplumsal iletişimdeki konumuna dikkat çeker.
Mizah olumlu olumsuz duygulardan beslenir.
Brecht,” Mizahın olmadığı yerde yaşamak zor,her şeyin mizah olduğu yerde yaşamak ise olanaksızdır.”
Marjolin’t Hart’a göre de;”Mizah, politika hazinesinden beslenir ve mizah siyasi protestoda kullanılır.
Reşat Nuri Güntekin mizahi
”Politik,aktüaliteyi yakında takip eden ve hicveden sanattır,demiştir…
İskender Pala;”şaka,latife,eğlence ve alay” olarak tanımlar.
Arapçadan dilimize geçen mizah sözcüğü,halk arasında gülmece sözcüğüyle eşdeğer tutulmaktadır.
“Siyasetin iki yüzü vardır: Bir yüzünde çatışma, öbür yüzünde uzlaşma bulunur. Bir yandan çatışan fikirler,Farklı istekler,birbirine zıt çıkarlar galip gelmek için kıyasıya yarışır. Diğer taraftan insanlar ortak kurallar etrafında barış içinde yaşamaya,işbirliği yapmaya ve uzlaşmaya çaba harcar. Bu yüzden siyasetin özü çatışmaların çözüme kavuşturulma süreci” olarak tarif edilir.(Türköne-2007:6)
Mizah kötü düşünmez, ancak tuhaf düşünür…
Mizah “zekâ pırıltısını” yansıtır.
Siyasette de “kaliteli mizah” etkilidir.
İz bırakır.Karizma öğesidir.
Siyasette mizah güzeldir.
Günümüzde politika artık nükteden, mizahtan, ince üsluptan kopmuş durumda.
Bağırarak, çağırarak, tehdit ederek, aşağılayarak hoparlörlerin sabrını taşıran yüksek volümlerde yapılıyor.
Sadece siyasette değil yaşamın her alanına mizah katabilsek.
Kendimizi dev aynalarında görebilecek yerde kendimizi sorgulayabilsek….
Dünyanın neresine giderseniz gidin, gelişmiş ve demokrasinin gerçekten işlediği ülkelerde, zirvedeki tüm seçkin siyasetçilerin birinci özelliği şudur: “Yerinde ve zamanında, hemen espri ve mizah dilini kullanabilmesi, hazırcevap olabilmesidir!..”
Bu özellikler konusunda İngiltere ve Fransa, en dikkat çeken ülkelerin başında gelirler…
Arapça bir sözcük olan Mizah; “Gülmece, güldürme sanatı” demektir…
Bu iş söz ve yazı ile yapıldığı gibi, çizgilerle (karikatür) ve vücut hareketleriyle de yapılabilir… Yine bir Arapça sözcük olan Hiciv ise; “Yergi, mizahi eleştiri” demektir… Tabii, bunların yapılabilmesi için, insanların belli bir zekâ, belli bir eğitim seviyesi üzerinde olmaları gerekir…
Anadolu’da tarihi boyunca Deli Dumrul, Nasrettin Hoca, İncili Çavuş, Münasebetsiz Memet Efendi, Hacivat-Karagöz, Zeki Alasya, Levent Kırca, Kemal Sunal gibi daha nice insanlarımız yetişmiştir…
Bugün bunların sadece isimlerini duyduğumuzda bile hemen gülümseriz… Çünkü gülmece-güldürmece, Anadolu insanımızın ruhunda ve genlerinde vardır…
1990’lara kadar, bizim siyasetçilerimiz içinde de espri kabiliyeti olan, mizah dilini kullanan çok sayıda liderimiz ve siyasetçimiz vardı… Osman Bölükbaşı, Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Turan Güneş, Korkut Özal, Erdal İnönü gibi…
Örneklersek;
Osman Bölükbaşı, her seçimde en kalabalık mitingleri yapar, ama millet ona pek oy vermezdi… Düzce mitingi sırasında bu sebeple, orada toplanan kalabalığa; “Eyy benim samanı bol, danesi (yani oyu) kıt milletim!..” diye hitap etmişti… Kaç siyasetçi böyle zekice ve mizahi cümleler kurabilir ki?
Merhum Demirel’e bir gün bir soru üzerine;
“Ege bir Yunan gölü değeldir… Ege bir Türk gölü de değeldir… Zati Ege bir denizdir, orası bir göl de değeldir!..”
Aynı Demirel, temelini kendi attığı GAP’ı sahiplenmeye çalışan merhum Turgut Özal’a; “GAP’ı kimselere gaptırmam, o GAP her zerresiyle benimdir!..” demişti…
Herkesin kızdığı Saddam Hüseyin’e ziyaretten dönen zamanın Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü’ye, muhalefet kanadının bir bayan gazetecisi; “Efendim, Bağdat’ta sizin Saddam’ın elini sıktığınız söyleniyor, bu doğru mu?” deyince, gülerek verdiği cevap: “Siz Saddam’ın elini değil de, ya onun neresini sıkmamı bekliyordunuz ki!?”
Gazeteci Bekir Coşkun da, “İşte Benim Belediye Başkanım” başlıklı yazısında; oy vereceği belediye başkanı için; “Bugüne kadar ‘hizmet, hizmet’ diye dünyanın en güzel şehri İstanbul’u beton yığını yapıp, yaşanmaz hale getirdiler!.. Ben bu seçimde, ‘hiçbir şey yapmayacağına dair söz veren, ‘ hiç çalışmayacağını söyleyen bir adaya oyumu vereceğim…” diyordu…
Esprinin, eleştirinin, hicvin güzelliğine bir bakar mısınız? İşte siyaset de, köşe yazıları da, her türlü söz de, illâ şu mizah diliyle güzelleşiyor .
İnsan ne kadar eskiyse, mizah da o kadar eski.
Mizahın iyisi akılda kalır, fikir çeler, düşündürür, sorgulatır.
Politikacının dayanamadığı da budur zaten.
Bu yüzden de mizah yapanların başlarından dert eksik olmaz.
Çok yakın tarihimiz Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çeşitli mizahçılara açtığı davalarla dolu.